İnsan olmak bu yüzyılda garip bir hal aldı. Sosyal bir varlık olarak birbirimize ihtiyaç duyuyoruz. Ama bir yandan da bir sosyal varlık olan insan halimiz sanki bugünlerde yalnız kalamayan, gösterme ve görülme ihtiyaçları içinde boğulan bir hale evrildi.
Yalnız kalmamak için başkalarıyla beraber olma gereği, birçok insanın gerçekten seçmedikleri insanla birlikte olmalarına neden olabiliyor. Bu Andre Gide’nin sözlerini şu hatırlatıyor: “Kendilerini tek başına kalmış bulmaktan korkan insanlar, kendilerini hiç bulamazlar.” Peki bu kadar kendimize yabancıyken içimizdeki acıyı, boşluğu veya toplum içinde bir etiket daha alabilme ihtiyacını bir ilişki karşılayabilir mi? Dahası böyle bir ilişki bize mutluluk olarak adlandırdığımız hali yaşatır mı?
Bu mutluluk dediğimiz hal bugünlerde oldukça popüler bir kavram oldu. Haz aldığımız, bizi iyi hissettiren, içsel olarak rahat ve tatmin olma hali değil midir mutluluk olarak tanımladığımız şey? Sizin mutluluk tanımınız nedir? Ve en önemlisi durağan değil, geliyor ve gidiyor. Bizim amacımız mutluluksa buna daimi olarak sahip olmamız ne kadar mümkün?
Buraya kadar geldiyseniz öncelikle yukarıdaki sorulara cevabınız ne oldu? Nasıl hissettiniz?
Ve birçoğumuzun hayali olan “mutlu bir ilişkiye sahip olabilmek” mevzusuna gelebiliriz artık. Mutlu ilişki derken büyük fedakârlıkların yapıldığı bir resim canlanıyor gözümüzde. John Gottman’a göre; insan doğası, karşınızdaki kişinin sizi anladığını hissetmediğiniz sürece, o kişiden gelen tavsiyeleri kabul etmenin neredeyse imkânsız olduğunu gösteriyor. Yani aslında en temel ihtiyacımız anlaşılmak, görülmek. Dolayısıyla ilişki içinde de partnerimiz tarafından anlaşılmak, görülmek, kabul edilmek en derin arzumuz. İlişkilerle ilgili araştırmalarda küçük ama etkili davranışların mutlu ilişkilerde büyük bir yeri olduğu göstermiştir. Bunlar arasında en öne çıkanlar ise;
-Mutlu ilişkilerde yaşanan zorluklar yerine partnerin mutluluğu için sık sık küçük mutluluk verici şeylere odaklanılıyor.
-Partnerler bir tartışma anında bile birbirlerine zarar verecek davranış ve sözlerden kaçınarak birbirleriyle diyalog halindedirler.
-Mutlu ilişkilerde amaç problem çözmek değil. Problemler kaçınılmaz olarak her zaman olacak. Önemli olan beklentilere dair iletişimde kalmak ve kendinizi problem çözülmeyecek diye kapatmamak.
-İyi giden ilişkilerde tartışmalarda yumuşak başlıyor. Burada ilk 3 dakika büyük önem taşıyor.
-Karşı taraftan gelen bir beklenti ya da istek diğer partner tarafından ciddiye alındığında sağlıklı ve mutlu bir ilişkiden bahsedilebiliyor.
-Tartışma ve kavga sonunda yapılan onarma girişimleri mutlu ilişkilerde başarıyla sonuçlanıyor. Zaman zaman kırıcı olunsa da özür dilemek ya da duygularını ifade etmeye çalışmak hem ortamı yumuşatıyor hem de ilişkinin zarar görmesini engelliyor.
-Birbiriyle eğlenebilen ve kahkaha atabilen çiftler çok daha mutlu olma eğiliminde oluyorlar.
-Birbirini çok iyi tanımak ve beklentilerin farkında olmak ilişki içinde olan iki kişiyi de özgür kılıyor.
-Partnerler birbirlerini beğeniyorlar ve bunu birbirleriyle paylaşıyorlar.
-Gün içerisinde birbirlerine yöneliyorlar.
-Mutlu bir ilişkiye sahip partnerlerin kendilerine ait zamanları var ve kendileriyle randevulaşıyorlar.
Bu öne çıkan maddeler bize pek çok bilgi veriyor tabi ki. Ancak en önemli mesele Pisagor’un dediği gibi; “Kendisiyle yalnız kalamayan bir insan, başkalarıyla da bütünleşemez.” Peki siz kendinize hazır mısınız?
KLİNİK PSİKOLOG ASLIHAN KURT
Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.