Yeni bir çalışma, Omega-3 yağ asitlerinin karaciğer fibrozu ve kanser ilerlemesinde önemli bir faktör olan betasellülini (BTC) hedef alarak alkolsüz steatohepatitte (NASH) karaciğer fonksiyon bozukluğunu nasıl önemli ölçüde azaltabileceğini ortaya koyuyor
MEDİMAGAZİN – Araştırmacılar, Omega-3 çoklu doymamış yağ asitlerinin NASH’de hepatik disfonksiyonu azaltma yeteneğinin arkasındaki moleküler mekanizmaları çözmek için ayrıntılı bir çalışma başlattı. Batı diyetinin neden olduğu NASH’tan muzdarip bir fare modeli üzerinde multiomik bir ağ analizi kullanan ekip, oyundaki kritik mekanizmaları ortaya çıkardı.
Bunu tamamlayıcı olarak, Omega-3’ün NASH ile ilişkili kanser gelişim yolları üzerindeki etkisini değerlendirmek için insan karaciğer kanseri transkriptom verilerinin bir meta-analizi yapıldı.
Epidermal büyüme faktörü bağlayıcı protein olarak bilinen BTC, çalışmada çok önemli bir faktör olarak ortaya çıktı. Karaciğer kanseri vakalarında sürekli olarak yüksek bulunurken, NASH’nin hem insan hem de fare modellerinde Omega-3 ile önemli ölçüde azaldı.
BTC’nin hepatik stellat hücrelerini aktive ederek NASH fibrozisini şiddetlendirdiği, dönüştürücü büyüme faktörü beta-2 ve kolajen üretiminin artmasına yol açtığı biliniyor. Ayrıca toll benzeri reseptör süreçleri yoluyla NASH’de enflamasyonu yoğunlaştırır.
Çalışma, NASH tedavisinde Omega-3 yağ asitlerinin terapötik vaadini vurguladı. BTC’yi inhibe ederek Omega-3, karaciğer fibrozu ve kanser ilerlemesinde kritik bir faktörü hedef alarak ilaç geliştirme için yeni bir yol sundu.
Oregon State University College of Pharmacy’den PhD Jyothi Padiadpu liderliğindeki araştırma ekibi, BTC’nin kişiselleştirilmiş Omega-3 tedavisi için potansiyel bir biyobelirteç, yeni NAFLD/NASH ilaçları için bir hedef ve karaciğer kanseri riskinin bir belirleyicisi olarak rolünün daha fazla araştırılmasını öneriyor.
20 Ekim’de EMBO Molecular Medicine’de yayınlanan çalışma umut verici bilgiler sunmakla birlikte sınırlamaları da yok değil. Öncelikle fare modellerine ve insan transkriptom verilerine dayanan bulguların, insan sağlığına uygulanabilirliğini doğrulamak için klinik ortamlarda daha fazla doğrulanması gerekiyor.